Ergenlerle Özel Zaman Mı Dediniz?
Çocuğum ben yanına gittiğimde beni ışın tabancasıyla uzaya yollamak isterken ben nasıl bağ kuracağım?
Ergen çocukları olanların en büyük dertleri çocuğu odasından çıkarmak, bilgisayarın başından kaldırmakken, uzmanların “çocuğunuza özel zaman ayırın” demesi genelde kızgınlıkla suçluluk arasında iki uca da giden çalkantılar oluşturur anne-babanın iç dünyasında… ya da “ohoo, bunlar teori, pratikte hayat bambaşka” diyerek, kapatırlar mesaja kendilerini.
Çocuklarınızla bağ kurmak için özel zaman ayırın başlıklı Dr. Jane Nelsen’ın yazısını takiben, bu konuya açıklık getirmek istedim; çünkü yazıyı okurken daha önce çalıştığım ergen anne-babalarının (itiraf ediyorum; annelerinin) tepkileri canlanıverdi gözümün önünde.
İşin sırrı çocukla bağ kurmaktaysa ve çocuğum kendisini bana ve benden gelecek herhangi bir teklife tamamen kapattıysa nasıl çıkacağız bu kısır döngüden?
Evet, ergen çocuk bugüne kadar bizlerden öğrendiklerini bir kenara koyup, kendi bildiği şekliyle yaşamının temellerini atmak ister bu dönemde. Sanki bugüne kadar oluşturduğu legodan yapıyı dağıtıp, yeni bir şekil yaratıyor gibidir. Bu etapta kendine güvenmek, yaşam üzerindeki etkisini, gücünü hissetmek, yeterli olduğuna tanık olmak ister. Bu süreçte ergen çocuğun anne-babasıyla sıkı fıkı olmak istememesi de gelişimsel olarak çok normaldir.
Tüm bunlar olurken bir taraftan da görünenin tersine; anne babasının desteğini ister; ama bu destek bildiğimiz fiziksel destekten çok, manevi destektir. Ona güvendiğimizi, yapabileceğine inandığımızı, onun büyüdüğünü kabul ettiğimizi, onu birey olarak gördüğümüzü hissetme ihtiyacındadır. Sırtı bize dönükken aslında manevi olarak gözleri bize dönüktür ve gözlerimizle onay vermemizi, hadi dememizi bekler. Yanlış anlaşılmasın; yaptıklarına değil; kendisine onay. Kendisini olduğu haliyle kabul ettiğimizi ve ne yaparsa yapsın arkasında olduğumuzu bilmek ister.
“Gel seninle özel zaman geçirelim”
İşte bu noktada çocuğun bu ihtiyacını acaba karşılayabiliyor muyuz, yoksa sürekli kontrolcü tavrımızla kendini hissetmesi için ihtiyacı olan yaşam alanına müdahale mi ediyoruz? Çocuklarımızı başlarına gelebilecek felaketlerden korumak adına, sürekli hatırlatmalarla, onlara söz hakkı vermeden koyduğumuz kurallarla, ardından gelen cezalarla çocuğu kendimizden iyice uzaklaştırdıktan sonra, “gel seninle özel zaman geçirelim” dediğimizde çocuğumuz buna ne kadar inanır sizce?
Düşünün ki iş yerinde bir müdürünüz var. Sürekli ensenizde. Saçma sapan sebeplerle odanıza gelip ekranda ne yaptığınızı kontrol ediyor. Sonra günde en az bir kez karşısına alıp nutuk çekiyor, neyi nasıl yapmanız gerektiğini anlatıyor. Yapmazsanız başınıza neler gelebileceğini hatırlatıp duruyor ve tehditler savuruyor. Zaman zaman bu tehditlerini hayata da geçiriyor. Sonra ardından gelip ‘ ne zamandır beraber bir şey yapmadık, gel beraber keyifli vakit geçirelim’ diyor. Ne hissedersiniz? Samimi gelir mi?
Yumurtadan çıkma cesareti
Şimdi hemen “Aynı şey değil” diyeceksiniz. Ben anneyim, o çocuk. Hem evet hem hayır…Evet, o çocuk; ama aynı zamanda o çocuk bireyleşme çabasında. Yani tam olarak bireyliğini hissetmediği gibi bunu hissetmek için daha da çok çabaya ve desteğe ihtiyacı var. İçgüdüleri bireyleşmek, yuvadan uçmak adına ona cesaret verirken, bir taraftan da içten içe aileye bağlılığıyla savaşım veriyor. Yumurtayı kırıp çıkmaya çalışan civciv gibi. Geçiş dönemi ve daha da çok cesaretlendirilmeye ihtiyacı var.
Tüm ergen anne-babaları kendilerini bu kontrolcü tabloda görmüyor olabilir. Bazen de anne-babaların fazla koruyucu tavrı da aynı tepkilere neden olabiliyor. Zaman zaman “Onun için saçımı süpürge ediyorum; ama yine de hiç iletişim kuramıyoruz” diyen anneleri de çokça duyarız. Çocuklarımızı mutlu etmenin, meşgul etmenin bizim görevimiz olduğunu sandığımız zaman da çocuklardan aynı tepkiyi görebiliriz. Burada da çocuğa ne istediğini gerçekten sormadan bizce ona neyin iyi geleceği varsayımından yola çıkarak ilişkilenme sorunu vardır. Anne, çocuğuna iyi geleceğini düşünüp odasına sürekli yemek meyve taşır, ona sormadan eşyalarını hazırlar, yalnız kalmasın diye, hatta uzmanlar “Çocuğunuzla kaliteli zaman geçirin” dedi diye, çocuğun başına dikilir. Evet, anne kendince en iyisini yapar; ama onun sunduğu, aslında çocuğun istediği değildir. Haliyle bu da kızgınlık yaratır çocukta ve “her dakika zaten tepemdesin. Seninle beraber vakit geçirip ne yapacağım ki” mesajı verir bu sefer de.
Çözüm aslında her iki durumda da aynı
Öncelikle çocuğumuzun büyümekte olduğunu sürekli kendimize hatırlatarak, ona birey olarak saygı göstermeyi öğrenmek. Bu tamamen onun her şeyi istediği gibi yapacağı anlamına gelmiyor. Tüm demokratik sistemlerde olduğu gibi, başkalarının özgürlüklerini kısıtlamayacak şekilde, alınan ortak kararlarla belirlenen sınırlar çerçevesinde özgür olduğunu, özerk olduğunu hissetmeli çocuk. Bu duygu onda özgüvenle beraber sorumluluk hissini de geliştirir; çünkü artık kararlarını birilerine tepki olarak değil; kendi özgür iradesiyle aldığını ve sonuçlarına da kendisinin katlanacağını bilir; yani özgürlük ve sorumluluk kavramlarını gerçek anlamda idrak edebilir. Bu da haliyle onu büyütür. Böyle bir özgürlük alanı sağladığınız ve ona güvendiğiniz için sizi yanında hisseder. Böylece siz de onun güvenini kazanmış olursunuz. Bu şartlar altında sizinle haftada bir yarım saat geçirmekten de gayet keyif alabilir.
Tabii her şey sabır ister. Çocuğunuzla aranızdaki bağın zayıfladığını hissediyorsanız, aranızdaki bağın güçlenmesi yavaş yavaş olacaktır. Hem kendinize, hem çocuğunuza, hem de aranızdaki enerjinin değişmesine zaman tanıyın. Bu süreçte de hem kendinizden hem çocuğunuzdan şefkati eksik etmeyin.
Bu nasıl olacak diyenlerle bir sonraki yazıda buluşalım.